“Troya yıkımlardan her seferinde yeniden doğuyor”

“Troya yıkımlardan her seferinde yeniden doğuyor”

Troya Müzesi Instagram üzerinden yaptığı canlı yayınlarla evinde kalanlara tarih severlerle ulaşmaya devam ediyor. Troya Müzesi Müdürü Rıdvan Gölcük’ün eşlik ettiği canlı yayında ‘Troya'da Savaşlar, Yangınlar, Yıkımlar ve Sonrası’ isimli konuyla ilgili olarak Troya Kazı Başkanı Prof. Dr. Rüstem Aslan ağırlandı.

04 Mayıs 2020 - 12:16

Troya Müzesi Instagram üzerinden yaptığı canlı yayınlarla evinde kalanlara tarih severlerle ulaşmaya devam ediyor. Troya Müzesi Müdürü Rıdvan Gölcük’ün eşlik ettiği canlı yayında ‘Troya'da Savaşlar, Yangınlar, Yıkımlar ve Sonrası’ isimli konuyla ilgili olarak Troya Kazı Başkanı Prof. Dr. Rüstem Aslan ağırlandı.

Troya Kazı Başkanı Prof. Dr. Rüstem Aslan, “Bu organizasyon için Troya Müzesi ve çalışanlarına teşekkür ediyorum. Bir teşekkürü de bu olağanüstü günlerden geçerken risk alarak günlük hayatın devam etmesini sağlayan sağlık çalışanlarına, güvenlik çalışanlarına çok teşekkür etmek istiyorum. İnşallah kısa bir süre sonra yavaş yavaş günlük hayata döneceğiz. Olağanüstü bir durum bu” diyerek konuyla ilgili sunum yapmaya başladı.

‘Troya'da Savaşlar, Yangınlar, Yıkımlar ve Sonrası’ konusunda Aslan şu bilgileri verdi:  “Biz arkeolog olarak tarihte açıklayamadığımız, karanlık çöküşlerin, hastalıkların, epidemilerin, savaşların, yıkımların olduğu dönemlerle karşılaşıyoruz. Troya aslında bunun sembolik anlamında birleştiği bir yer. Mümkün olduğunca Türkiye ve Avrupa’yı izlemeye çalışıyorum. Virüs dediğimiz vaka, görülmeyen, farkına varmazsak tehlikesi büyük, gerekli önlemleri almazsak bizi yıkabilecek bir etkiye sahip. Hayatta her şey güllük gülistanlık gözüküyor ama gelip size vurabiliyor. Metaforik olarak Troya Homeros destanlarının içine gizlenmiş, bunun çözümlerini, ipuçlarını veren bilgiler var. Aslında aklımıza yıkım, savaş ve felaket dediğimizde ilk aklımıza gelen Troya kenti ve Troya Savaşı. Troya Savaşı’nın öncesinde epidemi var, orduların içindeki veba salgını, bu salgını ortadan kaldırmak için yapılan fedakârlıklar… İlyada Destanı aslında savaş aslında. Troya Savaşı böyle bir epidemik olay sonrasında başlıyor, felaketler üst üste geliyor ama insanoğlu bir şekilde işin içinden sıyırılıyor. Troya mitolojisi bu konuda da pek çok ders veriyor. Özetle, akıllı öğüde kulak asacaksın, dinleyeceksin, yerine getireceksin. Bizim yaşadığımız günlerin özeti de bu.”

“TROYA HAZİNELERİ YANGIN FELAKETİNİN İÇİNDEKİ KATMANLARDAN ÇIKIYOR”

“Troya mitolojisi de bütün bunları anlamımızda bir Homeros mitolojisi sembolik anlamı, yorumlanması, iki Troya’nın kendi arkeolojik verileri ve üç bir de yazılı kaynaklar var. Troya dışındaki özellikle Hitit yazılı kaynakları var. Bütün bunları harmanlayarak bir sonuca yaklaşabiliriz. Troya’ya baktığımızda, son dönem kazı çalışmalarında da gördük, bizim 9 ya da 10 katman dediğimiz dönemler arasında birbiri üzerine gelen yıkımlar ve yapımlar, kentin yapılması, hayatın devam etmesi, ticaretin devam etmesi, bununla üst üste binmiş ve gelişmiş bir olay. Troya 1 öncesinde de bir yıkım ve tahribat var. Yaklaşık MÖ 3000’lerde Troya 1 dediğimiz kent kuruluyor. Troya 2 ve Troya 3 kentlerinde çok büyük inanılmaz şiddetli yangın bir ihtimalle deprem de var. Arkeolojide bunu ayırmak da kolay değil. Deprem olabilir, deprem sonrasında yangın olabilir, deprem, yangın, savaş üst üste olabilir. Fakat bizim hazine dediğimiz dönemde,2500’ler ve 2300’ler arasında üç tane büyük yangın var ve Troya hazinelerinin hemen hemen hepsi yangın felaketinin içindeki katmanlardan çıkıyor. Bu olaylara sevinmiyoruz tabi fakat bu tür felaketler arkeolojik anlamda buluntuların iyi korunmasını sağlıyor. Arkeolog bir yangın tabakasıyla karşılaştığında ‘aradığımı buldum’ gibi reaksiyonlar gösterebiliyor. O felaketler arkeoloji için ters etki bırakabiliyor.”

“BULUNTULARIN KADERİ SAVAŞ VE YIKIMDAN KURTULAMIYOR”

“Schliemann’ın kafasında da bu Troya Savaşı felaketini arkeolojik olarak ispatlayan deliller arıyor ve bu yangın tabakasında bulduğu hazine buluntularını, Priamos’un Hazinesi olarak tanımlıyor. Savaş sırasında kaçırmaya bile fırsat olmadan kentin içinde kalmış gibi yorumlar yapılıyor. Troya 2 ve 3 aslında buluntuların kaderi savaş ve yıkımdan kurtulamıyor. Bulunuş öyküsünü özetlemek durumunda olursak; İngiltere’de sergileniyor, bir süre sonra Berlin’e veriliyor 1882’den itibaren ama buluntular 2.Dünya Savaşı’nda da tekrar telef oluyor, Rusya’ya kaçırılıyor. Bir kısmı yine o savaşın neden olduğu yangının içinde tahrip oluyor. Yani buluntuların hem Troya 2 döneminde daha sonradan 2.Dünya Savaşı’nda yangınla karşı karşıya kalıyor. Troya 3 dediğimiz aslında bir kültür grubu bundan sonra 4 ve 5’te de bizim tam olarak bilemediğimiz yani yerleşke biraz daha toparlanıyor. Fakat bizim arkeobiyolojik analizlerde geçim ve beslenme alışkanlıklarında değişiklik olduğunu görüyoruz. Torya 4 ve 5’te buradaki av hayvanlarının beslenmedeki oranı artıyor. İlk defa av hayvanlarının beslemedeki oranının artması klimatik bir salınımın olduğu şeklinde yorumlanıyor.”

“BİR SIÇRAMA YAŞIYORLAR”

“İnsanlar 4 ve 5’te ortama uyum sonrasında bir sıçrama yaşıyorlar. Bu dönem kendisini, yani bütün Akdeniz havzasında kendisini gösteriyor. Homeros’un anlattığı Troya’nın bu olduğu konusunda farklı görüşler var. Büyük oranda araştırmacıların kabul ettiği görüş bu. Homeros Troya’sında da pek çok tahribat tabakası var. Savaş, deprem, yangın var ve bunun kentine getirdiği sonuçlar var. Homeros, Troya mitolojisine döndüğümüzde de aslında destanlarında uzun süren bir savaşın son günleri anlatılıyor. Fakat orada da Troya iki kere yıkılıyor. Bir Troya Savaşı öncesinde, surların yıkılması birinci yıkım bu. İkinci yıkım Troya Savaşı, herkesin bildiği güzellik yarışması, Paris, Helen’in kaçırılması ve bunun sonuçları, uzun süren bir Troya Savaşı. Asıl enteresan olay, ören yerinde 30’lu yıllarda tahribat tabakası, yangın tabakası söz konusu ama deprem tabakası da var. Geriye döndüğümüzde Schliemann sonrasında bulduğu yangın katı ve buluntuların, Troya Savaşı’nı ispat ettiğini sanıyor. Blegen, 93-94 yılında diğer kazılarla ilişkilendirerek bunun son tunç çağ dediğimiz Troya 6 olduğunu söylüyor. Blegen, daha detaylı kazdığı için bir deprem tabakası var MÖ 1330’larda, deprem tabakası sonrasında bir tahribat var, yangın var. Bunu anlamamız çok zor depremden sonra acaba savaş sırasında deprem nedeniyle kent savunması zayıfladı ve kent alındı Akalılar tarafından, bu tür yorumlar da var. Ama şunu görüyoruz, bu deprem ve deprem sonrasındaki tahribattan sonra 1300’lerde kent tekrar yaşamaya devam ediyor. Saray yapıları, sur duvarları onarılıyor ve pek çok yeni gelişmeler karşımıza çıkıyor fakat büyük tahribat, Troya Savaşı dediğimiz Korfmann’ın da fikir birliğinde olduğu 1180’ler. Yangın tabakası var, yangın tabakasının yolların kenarında toprak atılarak tam gömülmemiş iskeletler, ok uçları, kent aslında bu dönemde Troya Savaşı ile ilişkilendirebiliyoruz ve kent yıkılıyor.”

“TROYA, SUNAKLAR, ADAKLAR, KUTSAL BİR YERE DÖNÜŞÜYOR”

“Troya yıkıldığında Anadolu ve Akdeniz’deki birçok büyük kent merkezi yıkılıyor. Hattuşa yerle bir oluyor. Karanlık çağ olarak tanımlanıyor. 1200’ler sonrasında Ege’de yazı ortadan kalkıyor. Birkaç tane istisna var. Troya yıkılıyor ve bundan sonra da Balkan öğelerini görmeye başlıyoruz. Bir göç dalgasıyla karşılaşıyor Troya fakat Troya’da karanlık çağ sonrasında mimarinden yorumlayarak konuştuğumuz Balkan etkisi 1180’lerden sonra başlıyor ve yaklaşık 80 yıl sonrasında Demir Çağ’a geçiş oluyor ve bu da bir tahribat ile ortadan kalkıyor. Troya Savaşı oluyor ve sistem tamamiyle ortadan kalkıyor. Fakat şunu görüyoruz, bu Balkan etkisi ortadan kalkması sonrasında şunu görüyoruz, yerleşme yok fakat yer Troya, sunaklar, adaklar, kutsal bir yere dönüşüyor. 700’lerden itibaren Troya’da bir kutsal alanın yapılmaya başlandığı ve arkadaki harabelerin ise bu eski yıkımların sembolik şahit duvarları, kalıntıları şeklinde korunduğunu ve bunun üzerine yeni bir kentin inşa edildiğini görüyoruz.”

“TAHRİBATLAR VE SAVAŞLAR TROYA’DA BİTMİYOR”

“Tahribatlar ve savaşlar Troya’da bitmiyor. Helenistik dönem dediğimiz dönemde başlıyor, Roma döneminde yine Romalı komutanı Troya’yı yeniden tahrip ediyor. Bunun sonrasında kent, bu tahribattan da yaralarını sanıyor. Homeros’un destanı da bu, yazıya geçirildikten sonra büyük acıların, unutulmaz olayların edebi metne dönüşmesi sonrasında geçmiş ile bağ kopmuyor ve bunu Vergilius devam ettiriyor. Troya çok bayındır bir kente dönüşüyor Augustus sonrasında. Bunu mimari olarak görüyoruz. Troya Müzesi’ndeki eserlerde, interaktif uygulamalarda bu yükselişi görebiliyoruz. Artık bir işlevi yok, ticari kent değil ama önemi nedeniyle kutsal yer olması nedeniyle Batı Anadolu’nun en zengin kenti ve o dönem kültürü içinde en çok üzerinde konuşulan kente dönüşüyor.”

“İKİ TANE BÜYÜK DEPREM OLUYOR”

“Troya’nın içindeki deprem tabakalarını görüyoruz. Kerpiç duvarların ve yapıların belirli şekilde yıkılması ile anlayabiliyoruz ve MS 500’lerde de iki tane büyük deprem oluyor. Bu iki büyük deprem sonrasında Troya bir daha eski görkemine kavuşmuyor ama şöyle bir dönüşüm var; Bizans dönemine kadar 11.yüzyıla kadar bir boşluk var. Gerçek Karanlık Çağ’lar Doğru Roma Bizans döneminde de bir yerleşme olmasa da bir kült alanı gibi kullanılıyor. Unutulması, terk edilmesi de tek tanrılı din sonrasında ören yerinin kaderi bir anlamda tarihsel anlamda sona eriyor. Bunun nerede olduğunu anlamak için insanlara yollara düşüyor, öyle bir savaşın, böyle bir kentin, kaderin kalıntılarını görmek için. Orta Çağ’daki gezginlerin Troya’nın nerede olduğunu bulma çabaları somutlaşıyor ve daha sonraki kazılarla bir arkeolojik yere dönüşüyor, arkeolojinin bilime dönüşmesine neden oluyor. Buluntularla geçmişin yeniden yaşanması, yeniden anlatılmasına neden oluyor. Biz bütün bu felaketlerden, yıkımlardan sonra, destanlarla, kazılarla, yazılı belgelerle görebiliyoruz. Son 30 yılda bu kadar acı ve sorunun, yıkımın yaşandığı yerde kültürel bir kaynağın yeniden yeşerdiğini görebiliyoruz. Bunun sonucu ören yeri, bunun sonucu Troya Müzesi’nin açılması, bunun sonucu milli parkın içindeki projeler… Yani Troya yıkımlardan her seferinde yeniden doğuyor.”

“TROYA BİZDEN ÖNCE DE VARDI, BİZDEN SONRA DA VAR”

“Benim son 30 yılım Troya bölgesinde geçti. Benim deneyimim, gördüğüm o kadar güçlü bir damarın üzerinde oturuyoruz ki. O kadar güçlü bir kültürel mirasa sahibiz ki, bu her krizden, her sorundan sonra güçlenerek bıraktığımız yerden devam ediyoruz. Bundan sonra da aşamalı bir şekilde çalışmalarımızı müzeciler, kültür insanları, burada yaşayan insanlar olarak bıraktığımız yerden devam edeceğiz. Bir öncekinden daha güçlü bir şekilde, hem Troya’yı hem Troya Müzesi’ni beraber taşıyacağız. Homeros destanları çok büyük bir kaderin, pek çok büyük olayın üst üste geldiği bir nokta. Troya biz olmadan da vardı, bizim Troya’nın varlığı bizimle alakalı değil. Bizden önce de vardı, bizden sonra da var. Bu dönemlerde kendi deneyimlerimiz, bilgimiz gücümüz. Benim bakışım çok olumlu. Zor dönemlerden geçiyoruz ama sonrasında daha da güçlenerek bu dönemden çıkacağımıza eminim. Geçmişe baktığımızda da yıkımlar, savaşlar, depremler sonrasında Troya’nın ayağa kalktığını, öncekinden daha güçlü şekilde hayata devam ettiğini görüyoruz.”

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
Tarım ve Orman Bakanı Yumaklı, Çanakkale’de ziyaret ve incelemelerde bulundu
Tarım ve Orman Bakanı Yumaklı, Çanakkale’de ziyaret ve...
ÇOMÜ Stratejik Plan Lansmanı Gerçekleşti
ÇOMÜ Stratejik Plan Lansmanı Gerçekleşti