“Maske kullanıma oldukça dikkat etmek gerekiyor”

“Maske kullanıma oldukça dikkat etmek gerekiyor”

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Şener, koronavirüsten maske ile korunmak, şu andaki aşı çalışmaları ve kış aylarında alınması gereken tedbirlerle ilgili bilgiler verdi.

28 Eylül 2020 - 11:11

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Şener, koronavirüsten maske ile korunmak, şu andaki aşı çalışmaları ve kış aylarında alınması gereken tedbirlerle ilgili bilgiler verdi.

Maske, mesafe ve el hijyeni ile ilgili değerlendirmelerde bulunan  ÇOMÜ Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Şener, “Salgının başından beri maske, mesafe, el hijyeni dedik. Maskeler neden koruyucu veya hangi tip maske koruyucu diyecek olursak; üç çeşit yaygın kullanılan maske var. Bez maskeler, cerrahi maskeler ve diğer daha profesyonel sağlık personellerinin kullandığı N-95 veya N-99 maskeler. Solunum sekresyonundan damlacık yoluyla bulaşan virüsün yüzde 95-99’unu süzebilme kapasitesinde olan maskelere N-95 veya N-99 diyoruz. Diğer maskeler de bu virüsü süzüyor. Cerrahi maskeler yüzde 80 oranında virüs partiküllerini engellerken, bez maskeler yüzde 60 oranında havada kalmış olan partikülleri size bulaşmasını engelliyor” dedi.

“MESAFEYİ OLABİLDİĞİNCE SAĞLAMAK GEREKİYOR”

Partiküllerin nasıl bulaştığına değinen Şener, “Virüs aslında bu bez partiküllerden aklınıza gelebilecek her dokudan, küçük alanlardan geçme kapasitesine sahip bir yapı. Bu virüs aslında taşınırken, damlacık yolu ile taşınıyor. Yani kişinin konuşma mesafesinde ağzından çıkan gözle görülür ve gözle görülemeyen partiküllerin karşısındaki kişiye sıçramasıyla ortaya çıkıyor. Bu sıçramayı engellemek için ya kişinin maskeyi takması ya da kendini koruması anlamında mesafeyi koruması gerekiyor. Aslında sadece maske takmak değil, mesafeyi korumak da önemli çünkü biliniyor ki bu partiküllerin yaklaşık olarak bulaş mesafesi bir buçuk metre düzeyinde. Bir buçuk metreden daha uzun mesafeye bu partiküller taşınmıyor. Su buharı ile ya da ağzımızdan çıkan partiküllerin sıçrama kapasitesi çok düşük. Bu mesafeyi özellikle sağlamak gerekiyor. Bu mesafeyi olabildiğince sağlamak gerekiyor. Özellikle kapalı alanda meydana gelebilecek olan temaslarda bizim için en önemli bulaş yollarından birisi bu” ifadelerini kullandı.

“MASKE KULLANIMA OLDUKÇA DİKKAT ETMEK GEREKİYOR”

Şener, el hijyeni konusunda da bilgi vererek, “Cansız hücrelerden alınan damlacık yoluyla gelen virüsün ağzımıza, burnumuza girişini engellemek açısından el hijyeni uygulamak oldukça önemli. Herhangi bir alkol içeren dezenfektan olabilir. El hijyeninde kullanabileceğimiz alkollü ıslak mendiller olabilir ve beraberinde kullanacağımız su, sabun dahi el hijyeni uygulama anlamında oldukça etkili. Maske, mesafe, el hijyeni üçlemesine bakacak olursak en önemli nokta aslında maske. Önümüz kış ve bu aylarda kapalı alanda, mesafeyi korumak mümkün olmayacağı için maske kullanıma oldukça dikkat etmek gerekiyor” şeklinde konuştu.

“2021 YILINA KADAR MÜMKÜN GÖRÜNMÜYOR”

Covid 19 aşısının bir bitiş noktası mı olarak görülmesi gerektiği ile ilgili düşüncelerini aktaran Alper Şener, “Son zamanlarda gündemde konuşulan konulardan bir tanesi. Bu geliştirilen aşının yaygınlaşması uzun zaman alacaktır. Türkiye ölçeğinde bakacak olursak bu etkinlikte bir aşının Türkiye’ye gelmesi 2021 yılının ortalarını bulması bekleniyor. Dünyanın geneline baktığımızda aşı çalışmalarının hepsinde yüzde 65-70 oranında bir bağışık yanıt söz konusu. Bağışık yanıt demek, aşı olduğunuzda koronavirüs enfeksiyonu geçirmeyeceksiniz demek değil, sadece hastalığın yaygınlaşmasını ve ağır enfeksiyon geçirmenizi engellemenin yanında virüsün sizde hafif semptomlar oluşturmasına da sebep olabilecek denilebilir. Aşının ülkemiz şartlarında yapılması da mümkün. Türkiye’de de devam eden aşı çalışmaları var. Belki de yakın zamanda, 2021’de yaygınlaşmadan önce dahi aşının belli faz çalışmalarını atlatarak Türkiye’de de kendimize ait milli ve yerli bir aşı oluşturma hedefi mevcut olduğunu biliyoruz. Devam eden aşı çalışmalarına güvenmemiz lazım. mevcut olan çalışmaların sonuçları olumlu bitse dahi dünyanın genelinde yaygınlaşmış bir aşının kullanılabilir pozisyona gelmesi bizim için 2021 yılına kadar mümkün görünmüyor” dedi.

“ENFLÜANZA VE PNÖMOKOK AŞILARIMIZI YAPTIRMAKTA FAYDA VAR”

Şener, gündemde olan diğer aşılar içinse şunları söyledi: “Bizim kış dönemine girerken maske, mesafe, el hijyenini unutmadan diğer hastalıklara konsantre olmamız lazım. Dünyanın genelinde enflüanza dönemi başlıyor. Bu dönemde aşı ile korunabilir hastalıklara baktığımızda güney yarım kürede ciddi oranda bir azalma söz konusu oldu. Maske, mesafe, el hijyeninin uygulanması bizim açımızdan ve dünyanın geneli açısından baktığımızdan enflüanza olgularını azalttı. Ama şu demek değil; Türkiye’nin bulunduğu coğrafya içerisinde Kasım ayından itibaren enflüanza olgularında da azalma görür müyüz, dört dörtlük gerçek anlamda enflüanza olgularında hastaneye yatışta ve diğer semptomların oluşmasında gerileme görür müyüz demek değil. O yüzden aşı ile korunabilir hastalıklar içerisinde 65 yaş üstü öncelikli olarak hem enflüanza hem de pnömokok aşılarımızı takip etmek ve yaptırmakta fayda var. Özellikle bu dönem için mutlaka 65 yaş üstündeki hasta grubunda enflüanza aşımızı yaptırmamız gerekiyor. Pnömokok aşısı içinse, 65 yaş üstü ve artı risk faktörü olanlar önceliğimiz. 65 yaş altında ise artı risk faktörü olanlar, yani ciddi risk faktörü olan hastalara pnömokok aşımızı yaptırmamızda fayda var.”

KIŞIN DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER

Kış mevsimine girerken yapılması gerekenleri anlatan Prof. Dr. Alper Şener, “Önümüz kış mevsimi ve sadece koronavirüsü özelinde değil, bütün solunum yolu ile bulaşan enfeksiyon hastalıklarının daha sık göreceğimiz bir döneme giriyoruz. Koronavirüs özelinde maske, mesafe, el hijyeni ne dikkat etmek lazım. Olabildiğince toplu taşıma araçlarından uzak durmak, yaya veya bireysel olarak taşınma yoluyla gidilecek yere ulaşmak ya da bisiklet, motosiklet gibi araçları da kullanmanın yaygınlaşması gerekecek gibi gözüküyor. Biliyoruz ki, koronavirüsü özelinde Türkiye genelinde yapılmış çalışmalar şunu gösterdi. En fazla bu virüs kalabalık alanda bulaşıyor çünkü kalabalık alanda hem mesafeyi koruyamıyoruz hem de maskenin etkinliği azalıyor. Dolayısıyla kalabalık alanlardan mümkün olduğunca uzak durmak gerekiyor. Uzak duramayacağınız durumlarda ise maskeyi ekstra bir önlem olarak iki katlı kullanmak da yapılabilecek önlemlerden bir tanesi. Kapalı alanlarda büro, ev olsun, sık sık havalandırmak, güneş görmesini sağlamak, havalandırma periyodunun yarım saat olmasına dikkat edilmesi gerekiyor. Ofis, büro gibi kalabalık ortamlarda ise olabildiğince maskeyi ağzımızdan çıkarmamak, burada geçireceğimiz periyodu minimumda tutmak, aralıklarla odalardan çıkıp açık alanda vakit geçirmek, dışarıda vakit geçirmek olabilir” dedi.

“ÖZELLİKLE YOĞURT VE TURŞU TÜKETİMİNİ ARTIRABİLİRSİNİZ”

Şener, bu aylarda beslenme alışkanlığı ile ilgili bilgi vererek, “Türkiye aslında beslenme alışkanlığı olarak probiyotik, prebiyotik ve simbiyotik tüketiminin yoğun olduğu ülkeyiz. Yani kışa girerken yoğurt ve turşu tüketimini maksimumda tutuğunuz zaman bağışıklık sistemini doğal olarak yüksek tutacaksınız veya dengeleyeceksiniz gibi bir sonuca ulaşabileceksiniz. Ama bunun dışında bağışıklık sistemini olumsuz etkileyecek şeylerden uzak durmak gerekiyor. Uyku düzenine dikkat etmek, stresten olabildiğince uzak durmak ve sigara tüketmemek gerekiyor. Bu üçleme her halükarda bağışıklık sistemini solunum yolu virüsleri açısından olumsuz etkilediğini biliyoruz. Bağışıklık sistemini güçlendirmek için beslenme alışkanlıklarımızı değiştirmek lazım. Doğru gıdayı, doğru dozda ve doğru zamanda tüketmek gerekiyor. Bunlar içerisinde özellikle yoğurt ve turşu tüketimini artırabilirsiniz. Propolis gibi ekstra gıda takviyelerine başvurabilirsiniz. D, K, E vitamini, çinko gibi mineralleri içeren gıdaları bol tüketmeye dikkat edebiliriz. Bunlar bağışıklık sistemini dengede tutmak için uygulanan metotlar arasında yer alıyor” şeklinde tavsiyeler verdi.

“EVİN İÇERİSİNDE BASİT EGZERSİZLERİ UYGULAYABİLİRSİNİZ”

“Kış döneminde dikkat edilmesi gerekenlerden biri de aslında egzersiz. Evin içerisinde yapabileceğiniz çok basit egzersizleri uygulayabilirsiniz. En ideali aslında bu egzersiz periyodunu, kapalı alanda kalmayı minimumda tutmak gayesinde dışarda yapmak” diyen Şener, “Yapacağınız egzersiz sürecinde mesafeyi koruyabileceğiniz alanlarda maskeyle egzersiz yapmak önerilen bir şey değil. Güneşli havalarda yürüyüş yapmak, bisiklete binmek önerilen egzersiz metotlarından bir tanesi. Bir diğer önemli şey, bağışıklık sistemini ve akciğeri korumak anlamıyla dumansız hava sahasında bulunmak. Hem sigara içmemek hem de sigara içilen alanlarda bulunmamak gerekiyor. Solunum yoluyla bulaşan hastalıkların hepsinde ve koronavirüs enfeksiyonlarında hastalığı ağır geçirenler ve yoğun bakıma yatanların özellikle sigara içen veya sigara içilen ortamlarda vakit geçirenler olduğunu bu süreç içerisinde gözlemledik. Enfeksiyon süreçlerinin hepsi oksidasyonla olan süreçler yani anti-oksidan özelliğe sahip olan mineral ve vitaminler bağışıklık sistemine olumlu katkısı olan şeyler. C, A, E, K vitamini gibi, mineraller olarak baktığımızda selenyum ve çinko bunun içerisinde yer alıyor. Bu mineral ve vitaminleri, özellikle antioksidan özelliğe sahip gıdaları ve takviyeleri kullanmak ekstra bizim için avantaj sağlayacaktır” ifadelerini kullandı.

Kaynak: Boğaz Gazetesi

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
Tarım ve Orman Bakanı Yumaklı, Çanakkale’de ziyaret ve incelemelerde bulundu
Tarım ve Orman Bakanı Yumaklı, Çanakkale’de ziyaret ve...
ÇOMÜ Stratejik Plan Lansmanı Gerçekleşti
ÇOMÜ Stratejik Plan Lansmanı Gerçekleşti