MESELE İYİ OLMAK DEĞİL YEĞEN


Çanakkale'nin Umurbey Köyünün Tabaklar Mahallesine döner Topal Mustafa.

Yokuş başına vardığında, sokakta oynayan mahalle çocukları, O’nu fark ettikleri anda bir anda oynamayı bırakıp kendisine doğru çığlıklar atarak koşmaya başlar.

Mustafa şaşkındır. Onlarca çocuğun bağıra çağıra kendisine doğru koşmasına anlam veremiyordur.

Sonra çocukların seslerini seçmeye başlar...
" Babaaaa ! Babaaaaaaa ! Baba !

Mustafa hala hiçbir şey anlamamıştır, ama tek elindeki bastonunu yere atar, dizlerinin üzerine çöker ve kocaman açar kollarını.

Kızlı erkekli her çocuk ona "babam geldi" diye sımsıkı sarıldığında, yıllar sonra cepheden dönen Mustafa anlamıştır artık, koca mahalleden eve dönebilen ilk,  belki de tek kişi olduğunu.

Vahşet ve acı dolu geçen yıllardan sonra hayatında tattığı en sevgi dolu anlar, bir anda bıçak olup saplanır göğsüne.

Hiç belli edemez. Sımsıkı sarılır hepsine. O da bilmiyordur hani hangisi oğlu Ahmet, hangisi kızı Zeynep. Soramaz da o an. Öper koklar hepsini Ahmet, Zeynep niyetine, gözyaşları dökülür her birinin saçlarına.

Dakikalar sonra yavaşça kalkar Topal Mustafa, bastonunu alır yerden, etrafını saran çocuklarla birlikte olduğundan çok daha ağırca yürür, o ana kadar koşarak girmek istediği evine doğru.

 

Nihayet evinin avlu kapısına kadar geldiğinde anlaşılır kimin babası geldiği.  Geride kalan onca çocuk babası niyetine sarılmıştı oysa. Olsun her şeye rağmen 5 dakikada olsa öz babasını görmüş gibi, ona sarılmış gibi olmanın sevincini tadabilmişlerdi. Belki yarın veya öbür  gün benimde babam çıkagelecek umudu olmuştu.

Mustafa bir yandan evine dönebilmenin sevincini yaşarken, diğer yandan üzülerek girdi evinin avlusuna. Ahmet ve Zeynep'te girdiler ardından. O günden sonra Mustafa bahçe kapısını hiç kapatamadı, ardından bakakalan çocuklara duyduğu mahcubiyetten. Çünkü o günden sonra mahalleye ondan başka bir kimse dönemeyecekti...

***

Balkan, Cihan Harbi, Kurtuluş Savaşı derken çocuklar baba nedir görmeden büyümüş, yıllarca baba yolu gözlemişlerdi. Yıllar sonra köyün mahallesine dönebilen Mustafa’yı yolunu gözledikleri babası sanmışlardı.

Öyle ki, Mustafa ve O'nun gibiler, evlatlarını kucaklayıp ulu orta sevememişler, eşi ile el ele kol kola hiç gezememişlerdi.

Eskiler neden çocuk sevmez, çocuğu kucağına almaz ya da neden kendi önde yürürken eşi ardından gelirdi sizce ?

Bunu erkeklikten ya da karakterden sayanlara, hatta bu sebeple örnek alanlara ne yazık. Onlar sadece yüce gönüllü ve erdemli insanlardı...

Öylesi bir ortamda kendi çocuklarını uzaktan sevebilmeyi, doyasıya öpüp koklamak varken, dışardaki her çocuğa olduğu kadar sadece başını okşamayı yeğleyecek kadar erdemli.

Nihayetinde gerçeği anlamış ya da kabullenmiş öksüzler, öz evlat olmasalar dahi, Topal Mustafa’ya ölene kadar "baba" diyebilme yakınlık ve cesaretini kendilerinde bulabilmişlerdi.

***

Böylesi insanları düşününce; rahmetli Tuncel Kurtiz havasına girerek tok bir sesle, "mesele iyi insan olmak değildir yeğen, meseleee erdemli insan olmaktır" diyesim geliyor.

Sanırım günümüzde dahi düzgün insanlar için nereden geldiğinin pek farkında olmadan kullandığımız "çok baba adam, çok babacan tavırlı" gibi deyimler onlardan geriye kalabilmiş şeyler...

Genetik olarak "baba" olabilmenin ötesine geçebilmiş o yüce gönüllü, erdemli insanları saygı ve minnetle anarken, günün anlam ve önemine dair hepinize "babalar gibi" bir gün diliyorum.

Nezaketle