“Kadına Şiddete Hayır”

“Kadına Şiddete Hayır”

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında Çanakkale Barosu Kadın Hakları Komisyonu Üyeleri bir açıklama yaptı.

24 Kasım 2018 - 13:07

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında Çanakkale Barosu Kadın Hakları Komisyonu Üyeleri bir açıklama yaptı.

 

Barosu Kadın Hakları Komisyonu açıklamasında şu ifadeler yer aldı, “25 Kasım 1960, Patria, Minerva, Maria Mirabel’in cesetleri bir uçurumun dibinde bulunmuş ve kardeşlerin, tecavüz edilerek vahşice öldürüldüğü ortaya çıkmış ve onlar diktatörlüğe karşı mücadelenin sembolü olmuşlardır. Bütün dünyada yankı bulan bu gelişmeler karşısında Birleşmiş Milletler tarafından 17 Aralık 1999’da, 25 Kasım’ın ‘Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin, Uluslararası Mücadele Günü’ olarak benimsenmesine karar verilmiştir. Kadına yönelik şiddet; sağlık, hukuk, eğitim, gelişim ve her şeyin üstünde bir insan hakları sorunudur. Bu aynı zamanda, dünyanın en yaygın ama en az tanımlanan, gizlenen ve gözden uzakta tutulan evrensel problemidir. Hemen her ülkede birbirlerine görece farklı oranlarda, kadına şiddet uygulanmaktadır. Uluslararası Af örgütünün açıkladığı verilere göre Dünya genelinde her üç kadından biri yaşamları boyunca en az bir kez fiziksel şiddete maruz kalmış, cinsel ilişkiye zorlanmış, psikolojik olarak ya da farklı biçimlerde tacize ve şiddete uğramıştır. Kadına Yönelik şiddetin çarpıcı artış gösterdiği ülkemizde; mücadele yöntemlerini tartışırken; Şiddet kimden, nereden gelirse gelsin, kime karşı yapılırsa yapılsın, şiddet uygulayanın/şiddet uygulananın  kim olduğuna, neden uygulandığına bakılmaksızın ortak bir bilinçle şiddete karşı duruş sergilenmelidir.

 

Yasalarımızda yapılan değişikliklerin kadına yönelik şiddeti azaltmaya yetmediği, hatta en önemli insan hakkı olan yaşam hakkını ihlal eden öldürme filinin arttığı bir gerçektir. Bu artışın önemli bir  nedeninin de ülkemizde mevzuatla uygulama arasındaki yetersizliktir. Bu durumun en somut örneğini geçtiğimiz günlerde şehrimizde yaşanan; boşanma sürecinde olduğu ve 6284 sayılı yasa kapsamında hakkında uzaklaştırma kararı verilmiş eşi tarafından, işe gitmek için otobüs beklediği durakta vurularak öldürülen Sedef Şen olayında görmekteyiz. Sedef Şen'in katilinin daha önce de cinsel saldırı suçundan hüküm giymiş olması ise şiddetin sessiz kalmakla büyüdüğünü, cezaların caydırıcılığının yetersiz kaldığını ve mahkeme kararların uygulanması noktasında sıkıntılar yaşandığını net bir şekilde ortaya koyarak somutlaştırmaktadır. Mücadelede sonuca varılmak isteniyorsa devletin bu soruna odaklanması gerekmektedir.

 

Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için devletin çok yönlü, bütüncül politikalar üretmesi yanında; bu mücadelenin toplumsal düzeyde ortak ve kararlı bir şekilde yürütülmesi, her şeyden önce kadının birey olduğunun kabulünü sağlayacak toplumsal zihniyet dönüşümünün sağlanması zorunludur. Kadınlara yönelik şiddeti doğuran ve sürekli hale getiren olumsuz tutum ve davranışları ortadan kaldırmak için cinsiyet eşitliği ve kadına yönelik şiddetle ilgili sosyal farkındalık yaratmak, kadınların ev hanımı olmalarını çalışma hayatında olmalarından daha elzem bulan zihniyetten kurtularak kadınların, çalışma hayatında özgür ve eşit bir biçimde yer alabilmesi için bireylerin ve toplumun kadına bakış açısını dönüştürmek zorunluluktur. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi mücadelesinde bu mücadelenin paydaşı olan herkesin samimi olması gerekmektedir. Özellikle devletin, hükümetin, siyasi makamların kadına bakış açılarını kadın sorununu çözecek yönde dönüştürmeleri gerekmektedir. Yasaları çözüme odaklı değiştirirken, kullanılan dilin siyasi amaçlı olarak   kadın haklarına aykırı olması, toplumsal zihniyet değişikliğinin önündeki en önemli engeldir. Cumhuriyetle kazandığımız kadın haklarımızın ortadan kaldırılmasına yol açacak  yasal değişikliklerin yapılması, laik eğitimden uzaklaştırılması, Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı kurumlarda kullanılan dilin ve açıklamaların  kadın haklarına aykırı olması, kadının her şeyden önce birey olduğunun kabul edilmemesi yönündeki beyan ve tutumlar  kadının insan haklarının ihlalinin artmasına yol açmakta ve yapılan mücadeleyi engellemektedir. Bu nedenle kadına yönelik şiddetle mücadele alanında karar alma sürecinin kapsayıcı bir süreç olması ve tüm paydaşların rol oynamasının sağlanması gerekmektedir. Kadın alanında çalışan sivil toplum örgütlerinin karar alma sürecine katılımı mutlaka sağlanmalı, kadın örgütlerine danışılmalı, dinlenmeli ve destek olunmalıdır. Karar alma mekanizmasında insan hakları ön planda yer almalı, kadına yönelik şiddet bireysel kadın hakları ihlali olarak kabul edilmelidir. İstanbul sözleşmesine ilk  imza atan ülke olmamıza ve sözleşmede açıkça yasaklanmasına rağmen; aile hukuku  ve kadına karşı şiddet alanında uzlaşma ve arabuluculuk uygulamasına tabi olmasının düşünülmesi  hukuki dayanaktan yoksundur. Bu uygulamanın sözleşmenin ihlaline yol açacağı gibi, kadına yönelik şiddetin önlenmesi mücadelesine de engel olacaktır. Kadına yönelik şiddetin ‘bir hak ihlali ve insanlık suçu’ olduğunun herkes tarafından kabul edilerek bu yönde mücadele edilmesi ve herkesin ‘Kadına Şiddete Hayır’ demesi gerektiğini, basına ve kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.”

 

 

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
Çanakkale Kara Savaşları’nın 109. Yıl Dönümünde Şehitlerimiz Rahmetle Anıldı
Çanakkale Kara Savaşları’nın 109. Yıl Dönümünde...
Yarışmalarda dereceye giren öğrenciler ödüllendirildi
Yarışmalarda dereceye giren öğrenciler ödüllendirildi