"Ölümleri engellemenin tek yolu aşı"

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Şener, “Hala günde ortalama 200 kişi ölüyor. Bu ölümleri engellemenin tek yolu da aşı. Yasaklarla sokağa çıkmayla maskelerle mesafelerle bunu yeterince önleyemediğimizi gördük. Bunu bir an önce azaltmanın tek yolu aşıysa hangisine ulaşırsak bizim için en iyisi o” ifadelerini kullandı.


Türkiye’ye ayın başında Çin’den gelen koronavirüs aşısının ülke geneline dağıtımına başlanmasının yanı sıra vatandaşlar arasında aşı tartışmaları devam ediyor. Aşı uygulaması öncesinde değerlendirmelerde bulunan Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Şener, “Hala günde ortalama 200 kişi ölüyor. Bu ölümleri engellemenin tek yolu da aşı. Yasaklarla sokağa çıkmayla maskelerle mesafelerle bunu yeterince önleyemediğimizi gördük. Bunu bir an önce azaltmanın tek yolu aşıysa hangisine ulaşırsak bizim için en iyisi o” ifadelerini kullandı.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Araştırma Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Şener, koronavirüs aşısı ile ilgili merak edilen detayları anlattı.  Şener, aşının önemine dikkat çektiği açıklamasında, “Asfaltta arazi aracı sürmek gibi düşünmek lazım. Arazi aracının yeri arazidir. Normalde asfaltta kullanacağınız aracı arazide kullanırsanız bir hasar oluşturursunuz. Aracı kullanım endikasyonu çok önemli. Aşıyı da aynı şekilde düşünmek lazım; doğru yerde, doğru grupta, doğru dozda, doğru sürede uygulayıp izlemek gerekiyor. Bu bütün doğruları bir araya getirmek her zaman mümkün değil çünkü hala devam eden bir salgın var hala günde ortalama 200 kişi ölüyor. Bu ölümleri engellemenin tek yolu da aşı. Yasaklarla sokağa çıkmayla, maskelerle, mesafelerle bunu yeterince önleyemediğimizi gördük. Salgının başından beri her gün 100 civarında vatandaşımız ölüyor Türkiye genelinde. Bunu bir an önce azaltmanın tek yolu aşıysa hangisine ulaşırsak bizim için en iyisi o” diye konuştu.

“HİÇBİR AŞI SAHAYA ÇIKMADAN ÖNCE 65 YAŞIN ÜSTÜNDE ZATEN KULLANILMAMIŞTIR”

60 yaşın üzerine aşının uygulanmaması tartışmalarına açıklık getiren Şener, “Bütün aşı çalışmalarını 18-29 yaş arasında yoğunlaşmasından kaynaklanıyor bu tartışma. Bu yanlı bir tartışma. Aslında bu tartışmayı açan bilim insanları da aşıların hepsinin ağırlıklı olarak bu hasta grubunda öncelikle denediğini biliyorlar. Dolayısıyla 60 yaş üstü deneyimler ağırlık olarak Faz 4 aşamasında, yani yaygın kullanımla ortaya çıkan fazlardır. Aslında teknik olarak baktığınızda hiçbir aşı 60 yaşın üstünde denenmez, uygulanmaz. Basit bir mantığı var bunun; aşılara karşı oluşan bağışıklığın yanıtını ölçmek istiyoruz. Şunu biliyoruz ki; 60 yaş yaş üstündeki bağışıklığın yanıtı her zaman için popülasyona göre beklenen oranın altında olur. Beklenen oranın altında olduğu için dolayısıyla kimse çalışmalarda aşısını o anlamda test etmek istemez. Dolayısıyla bu tartışma çok yersiz. Teknik olarak baktığımız ve bildiğimiz kullandığımız hiçbir aşı sahaya çıkmadan önce 65 yaşın üstünde zaten kullanılmamıştır. Tedirgin olacak bir şey yok. 60 yaşın üstünde bu hastalığı geçirenlerde bağışıklık daha kalıcı ve daha uzun süreli oluyor. 60 yaşın üstündeki hasta grubunda daha yüksek bir bağışıklık tespit edildi. Antikor düzeyi olarak. Bunu da daha çok şuna bağlıyoruz; bazı grup hastalar hastalığı daha ağır geçiriyorlar. Hastalığı ne kadar ağır geçirirseniz bağışıklık daha kuvvetli. Kitabın tamamına bakmak lazım. Kitabın tamamı ile yorum yapmak için daha erken. ‘60 yaşın üzerindeki bu aşı uygulanmamıştır, uygulamayın. Bu bir kumardır’ demek çok doğru bir yaklaşım değil. Çünkü hedef popülasyonumuz aslında bu grup yani hastalığın ağır seyrettiği, ölümün daha sık, yoğun bakıma yatışın daha sık görüldüğü bu grup. Bizim konsantre olmamız gereken konu; dünyanın geneli aşılama yaptı, biz daha aşılama yapamadık.  Bu tartışmalardan çıkıp bir an önce hangi aşı gelecekse sahada onu deneyimlememiz lazım. Deneyimlemediğimiz için baştan peşin hüküm doğru değil” ifadelerini kullandı.

“YAKLAŞIK 20 YILLIK DENEYİMİMİZ VAR BU TİP AŞILARDA”

Şener, eski usul yönetmelerle elde edilen ve yeni teknolojilerle elde edilen aşıların her ikisinin de avantajı ve dezavantajı olduğuna dikkat çekerek, “Avantaj dediğimiz tabi ki Biontech yeni teknolojiyle oluşan aşının koruyuculuğu ve kapsayıcılığı daha yüksek diğerine göre. İnaktif aşı maksimim yüzde 90 değerlerinde oldu ama yüzde 60 civarına ineceği tahmin ediliyor. Yeni teknoloji aşının yüzde 90’larda sabit kalacağı öngörüyoruz. Öbür taraftan ise yeni teknolojiyle uygulanan aşıların virüsü uzun dönemde nasıl bir etki oluşturabileceği ile ilgili hala tartışmalar var. Sadece Türkiye’de değil dünyada devam ediyor bu tartışmalar. En az 3 yıllık bir periyotta saha deneyiminden sonra net olarak yorum yapabiliriz diyen uzmanlar var.  Dolayısıyla öbür tarafta inaktif virüs aşısı yani Çin’den gelecek olan aşının içinde grip aşısı benzeri olduğu için içeriğindeki moleküllerle ilgili bir sıkıntı duyma ihtimalimiz ya da uzun dönemde sorun yaşama ihtimalimiz daha düşük. Çünkü biz aşıları deneyimledik, yıllardır uyguluyoruz biz grip aşısı benzeri aşıları. Yaklaşık 20 yıllık deneyimimiz var bu tip aşılarda. Dolayısıyla ikisinin de kendine göre avantajı ve dezavantajı var” diye belirtti.

“AŞILANMIŞ HER BİR KİŞİ AŞILANMAMIŞ 3 KİŞİYİ KORUYACAK”

Şener, Türkiye şartlarında aşısız bir normal hayata dönmenin pek mümkün görünmediğini söyleyerek, şu ifadeleri kullandı: “Aşılamayı yaygınlaştırmadan, maskeyi mesafeyi ortadan kaldırmamız mümkün görünmüyor. Bizim hangi aşı daha iyi hangisi faz çalışması yapıldı yapılmadı tartışmalarından bir an önce uzaklaşıp sahada çalışmamız lazım. Sahada çalışmak derken neyi kast ediyoruz; aşının yaygınlaşması için çalışmaktan bahsediyoruz. İnsanları kafa karışıklığına sevk etmemiz lazım. Kafa karışıklığını ortaya çıkaracak değil, ortak paydada buluşacak mesajlar vermemiz lazım. Ortak paydada buluşacağımız mesaj ne burada Türkiye’ye bir aşı geliyor, bu aşının etkinliği ve güvenilirliği gösterilmiş.  Bunun diğer kısmını biz bilimsel anlamda tartışabiliriz saatlerce, günlerce, yıllarca. Ama bunu tartışırken de bir yandan da Türkiye’de her gün şöyle bir gerçek var;  sanki bir yolcu uçağı düşmüş gibi. Her gün bir yolcu uçağı düştüğü zaman tartışır mısınız acaba uçakların kanadını kırmızıya mı boyasak, maviye mi boyasak? Düşünmeyiz. Dolayısıyla asıl amacımız uçakların güvenli inmesini sağlamak. Bu güvenli inmeyi de sağlayacak olan şey aşının yaygınlaşması ve olabildiğince çok kişinin aşılanması. Çünkü olabildiğince çok kişinin aşılanmasıyla, aşılanmış her bir kişi aşılanmamış 3 kişiyi koruyacak. Dolayısıyla aşılama karmaşasından çıkıp aşılanacak gruba odaklanmak lazım. Bu aşının yaygınlaşması için hepimizin çalışması lazım.”