Yeraltı kaynakları memleketin ortak varlığıdır

Çanakkale, Ağrı, Balıkesir, Artvin’in yanı sıra bazı bölgelerde 20 milyar dolarlık altın kaynağı tespit edildiğini aktaran Maden Jeologları Derneği Başkanı ve Doğu Biga Madencilik Genel Müdürü Ahmet Şentürk, bulunan yer altı kaynaklarının bu memleketin ortak varlığı olduğunu söyledi.


Yeraltı kaynakları memleketin ortak varlığıdır

Çanakkale, Ağrı, Balıkesir, Artvin’in yanı sıra bazı bölgelerde 20 milyar dolarlık altın kaynağı tespit edildiğini aktaran Maden Jeologları Derneği Başkanı ve Doğu Biga Madencilik Genel Müdürü Ahmet Şentürk, bulunan yer altı kaynaklarının bu memleketin ortak varlığı olduğunu söyledi. Kirazlı’da yapılacak olan madencilik anlayışının bugün dünyada kabul edilen, sürdürülebilir madencilik denilen madencilik anlayışının en ileri aşamasının yapılacağı bir maden olduğunu söyleyen Şentürk, “Burada yapılacak olan madencilik, insanlarımız tarafından iyi anlaşıldığı takdirde kısa bir zaman zarfında, burası tekrar aktif hale geleceği konusunda benim şüphem yok” dedi.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, Altın Madencileri Derneği temsilcileriyle geçtiğimiz günlerde yaptığı buluşmada 2020 yılının enerji ve madencilik sektörü açısından başarıyla tamamlandığını söyleyerek, altın üretiminde 42 tonla Cumhuriyet tarihinin rekoru kırıldığını açıklamıştı. Maden Jeologları Derneği Başkanı Ahmet Şentürk de Çanakkale, Ağrı, Balıkesir, Artvin in yanı sıra bazı bölgelerde 20 milyar dolarlık altın kaynağı tespit edildiğini, böyle bir ekonomik büyüklüğün Türkiye'yi harekete geçireceğini söyledi.

Aynı zamanda Doğu Biga Madencilik Genel Müdürlüğü görevini de üstlenen Ahmet Şentürk, Çanakkale’nin Kirazlı bölgesindeki altın maden projesiyle alakalı da bilgiler verdi. Altın madenciliğine karşı, karşıt bir grubun bir anlamda tetiklediği ve geniş kitlelerinde çevresel katkılarla buna destek verdiği süreç yaşanan Kirazlı madeninde iletişim sıkıntısını olduğuna dikkat çeken Şentürk, bazı şeylerin göz ardı edildiğini söyledi. Orada yapılan faaliyetin geçici olduğunun unutulduğunu aktaran Şentürk, “Bu faaliyetin ülkemizin çok kıymetli kurumların izinleriyle o aşamaya kadar getirildiği unutuldu. Orada yapılacak olan madencilik anlayışı bugün dünyada kabul edilen, sürdürülebilir madencilik dediğimiz, madencilik anlayışının en ileri aşamasının yapılacağı bir maden olduğu anlatılamadı. Çevre ile ilgili alınan tedbirler, yapılacak olan faaliyetin tamamen dış ortamla, çevre ile olan bağlantısının tamamen kesildiği anlatılamadı. Belki bu bizim eksikliğimizdir. Burada yapılacak olan faaliyette işin sosyal boyutunun da düşünüldüğü, yani orada çalışacak olan insanından o madenin ekonomik faaliyetini sürdürebilmek için oluşacak olan tedarik ihtiyacından tutun bölgenin sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel, yapısına tamamen saygı duyularak oluşturulacak sosyal politikaları, bölgedeki projenin etrafındaki 8 köyde çok iyi anlatıldı. Ama proje 40 kilometre uzaklıktaki Çanakkale'de anlatılamadı. Bunlar anlatıldığı zaman, burada yapılacak olan madencilik, insanlarımız tarafından iyi anlaşıldığı takdirde kısa bir zaman zarfında, burası tekrar aktif hale geleceği konusunda benim şüphem yok. Bulunan yer altı kaynağı bu memleketin ortak varlığıdır. Bunun üretilmesinden ortaya çıkacak olan kaynak, tamamen bu ülke içerisinde değerlendirecektir “dedi.

“BİZ ÜRETELİM Kİ DÖVİZ VERİP BUNLARI ALMAYALIM”

Sermaye sahibinin yerli ya da yabancı olması arasında bir fark olmadığına değinen Şentürk şöyle devam etti; “Çanakkale'deki maden ocağının sahibi Kanada'daki bir firma, bir yabancı sermaye. Türkiye'ye güvenmiş, Türkiye'ye 2010 yılında Kanada'da, Meksika'da kazanmış olduğu paralarla, ben sizin ülkenize yatırmak istiyorum' diyerek Türkiye'ye geliyor ve buraya yatırıyor. Buna daha sonra sorulduğunda ne iş yapacaksın diye ‘Ben madenciyim, bu konuda uzmanlığım var ve madenciliğe yatırım yapacağım' diyor. Kanun çok açık. O zaman diyorlar, bir Türk şirketi kuracaksın. O da Türk şirketini kuruyor. Aslında Türk kamuoyunun, Türk milletinin, muhatap olduğu firma Türk firmasıdır. O firma kuruluyor ve onun üzerinden faaliyetlerini sürdürüyor. Bunun aslı şu, sermaye sahibinin yerli ya da yabancı olması arasında bir fark yok. Faaliyeti yürütecek olan firmanın kimliği önemli, o bir Türk şirketidir. O ne demektir? Sermayesi, varlığı ile Türkiye Cumhuriyeti'nin otoritesini kabul etmiştir. O şekilde burayı yürütecektir. Ne üretecek, altın. O altın alınıp bir yere götürecek deniyor. Eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu ülke her yıl ortalama 160 ton altın ithal ediyor. Bunun sadece 40 tonunu bu ülkede üretiyor. Bizim hedefimiz, ülke olarak vatandaşlar olarak bu arada oluşan cari açığı kapatmaktır. Biz üretelim ki döviz verip bunları almayalım. Hiçbir yere gitmeyip, burada kalacak. İkincisi Merkez Bankası'nın alım önceliği, ‘ben bunu alıyorum' dediği zaman başka yere satamazsın. Bizim merkez bankamız, döviz ödeyerek değil TL ile alıyor. Onun da mevzuatı açık. Farz edin ki Merkez Bankası bu tercihte bulunmadı, altın nereye gidecek? Sen altın talebi olan bir yersin. Borsada bunlar sunuluyor, satılıyor. Bu boyutları ile bakıldığında buna bizim ihtiyacımız var. Bizim bütün bu madenlere ihtiyacımız var.”