"DÜNYA ÜZERİNDE SALGINI KONTROL ALTINA ALMAK İÇİN..."

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Şener, Türkiye'deki koronavirüs vakalarına ilişkin son durumu ve aşı çalışmalarını CRI Türk'e değerlendirdi.


Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Şener, Türkiye'deki koronavirüs vakalarına ilişkin son durumu ve aşı çalışmalarını CRI Türk'e değerlendirdi.

Prof. Dr. Alper Şener, Türkiye özelinde bakıldığında vatandaşların yüzde 50'sinin tedbirlere uyduğunu ancak diğer yüzde 50'sinin ise uymadığını söyledi. Günlük vaka sayılarındaki dalgalanmalara çok konsantre olmamak gerektiğini vurgulayan Şener, "Çünkü bunlar büyük sıçramalar değil. Üç günlük ve yedi günlük dalgalanmalara baktığımızda ise yine günlük vaka sayılarının yükseldiğini görüyoruz. Fakat orana vurduğumuzda yani günlük yapılan test sayısı ile vaka pozitifliği arasındaki orana baktığımızda çok belirgin sıçrama olmadığını görüyoruz. Şunu söylemekte fayda var; bu belirgin sıçramaları dört haftalık zaman dilimlerinde görmek gerek. Yedi günlük oranlara baktığımızda ise vakalar yükselişte ve bunun devam edeceğini düşünüyorum ama temennimiz hiçbir zaman nisan ayında gördüğümüz günlük 4 ile 5 bin vaka pikine ulaşmamamız. Çünkü o zaman Türkiye için şöyle bir durum meydana gelecek, biz birinci dalga içinde ikinci piki göreceğiz ve bu da yaptığımız hiçbir şeyin etkili, yetkili ve uygun olmadığını gösterir." açıklamasında bulundu.

YENİDEN BİR KISITLAMA GELECEĞİNİ DÜŞÜNMÜYORUM

Kısıtlama konusuna da değinen Prof. Dr. Şener, yeniden herhangi bir kısıtlama geleceğini düşünmediğini belirterek, şunları kaydetti: "Covid-19 tıbbi hastalık ama diğer taraftan da sosyo-ekonomik bir tablo salgının sürekliliğinin olması ve devam etmesi anlamında. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ile bu konuda daha ciddi otoritelerin yakın zamanda yaptığı açıklamalar var ki, salgının dünya üzerindeki yaklaşık 170 ülkede 2022 yılına kadar dalgalanmalarla devam edeceği öngörülüyor. Dolayısıyla iki yıl içinde her şeyi askıya almamız mümkün değil. Bu bağlamda kısıtlamanın yapılmasının çok akılcı olmadığını da düşünüyorum. Çünkü sonuç alamıyorsun. Çok fazla örnek var, Almanya, İsviçre, İspanya, Yeni Zelenda ve Singapur gibi sıfır vakaya inmiş ülkelerde önlemler kalkar kalkmaz yeniden vaka sayılarında artış görüldü. Hatta daha önceki günlük vaka sayısının üstüne çıkan ülkeler var. Özellikle Akdeniz havzası içindeki önlemlere uyum konusunda problem yaşamış tüm ülkelerde bu sıçramalar görüldü. Örneğin, İsrail'de okullar açılır açılmaz günlük vaka sayısında artış oldu ve okulların bir kısmını geriye dönül kapattılar. Umarım Türkiye'de böyle bir şey olmaz."

OKULLARIN AÇILMASI İLE YAKLAŞIK 20 MİLYON KİŞİ İNSAN TRAFİĞİNE KATILACAK

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alper Şener, okulların 21 Eylül'de yüz yüze eğitim başlaması ile ilgili olarak da konuştu. Eğitim takvimine bakıldığında 21 Eylül'ün erken olmadığının altını çizen Şener, "Çünkü geçen yılın eksiğini tamamlamak ve telafi etmek amacıyla eğitimciler böyle öngörüyor. Bunu yaz döneminde yapabilseydik başka handikapları olacaktı. 21 Eylül tarihi, eğitimciler anlamında baktığınızda doğru bir tarihken salgın yönetimi anlamında bakınca tabii ki sakıncaları olacaktır. Ancak, bu konuda çok dikkat edilmesi gereken toplu taşımadaki problemdir. Son zamanlarda bulaş hastalarının büyük kısmı virüsü daha çok toplu taşımada, özel araçlarında, kalabalık alanlarda ya da servislerde alıyorlar. Okullar açılınca da öğrenci servisleri başlayacak. Ayrıca insan trafiği başlayacak, evde olan yaklaşık 20 milyon kişi insan trafiğine katılacak. Rakamsal olarak bakınca Türkiye nüfusunun dörtte biri denebilir. Virüsün dolaşımı artacaktır yani günlük vaka sayısı artacak. Umarım diğer ülkelerde olduğu gibi anormal bir sıçrama gerçekleşmez ve sağlıklı bir eğitim süreci devam eder. Bir taraftan hayat devam ediyor çünkü siz eğitim yapmadığınız veya ara verdiğiniz kişilere istihdamda ihtiyacınız var. Özellikle yükseköğrenim için konuşuyorum. Ben tıp eğitimcisiyim geçen yıl mezun verdik. Bu mezunlar sahaya indiler, pandemi hastanelerinden çalıştılar. Eğitime ara verdiğiniz zaman bu sağlık hizmetine de yansıyacak ve bu insanları mezun edemeyeceksiniz. Ancak sağlıkta bu gruba ihtiyacınız var ve bu her alanda mevcut. Zaman açısından bakınca iki yıl alacak bir süreç olduğuna göre, eğitimde süresiz kesinti akılcı görünmüyor. Buna yönelik yeni çözüm mesela uzaktan eğitim olabilir." ifadelerini kullandı.

VİRÜS BAŞLANGICINDAN İTİBAREN MUTASYONA UĞRUYOR

Virüsün genetik analizine bakıldığında başlangıcından beri mutasyona uğradığına dikkat çeken Prof. Dr. Şener, "Çünkü ilk mutasyonu hayvandan insana geçmesi. İnsanlar arasından sıçrama yaparak virüs insan vücuduna adapte olmaya çalışıyor. Adapte olmaya çalışırken de genetik değişimlerle birlikte de arada ciddi anlamda vücutta hasar oluşturan ölüme sebep olabilen virüs tipleri de ortaya çıkıyor. Bunun baskılanması önemli. Bu virüs dinamiğinde çok yönlendirilebilen bir şey değil, doğanın geliştirdiği bir süreç. Virüs de adapte olmaya çalışıyor. Bu mutasyonlar bazı ülkelerde daha dominant ve belirgin." değerlendirmesini yaptı.

DÜNYA ÜZERİNDE SALGINI KONTROL ALTINA ALMAK İÇİN EN AZ 6 MİLYAR KİŞİ AŞILANMALI

Prof. Dr. Alper Şener, aşı çalışmalarından da söz ederek, bunun uzun bir yarış olduğunu bildirdi. "Umarım maratonun sonuna kadar bir aşı elimizde olur." diyen Şener, sözlerini şöyle tamamladı: "Neden? Biz bunu SARS'ta yaşadık yani koronanın bir benzeri olan virüste yaşadık. Ona yönelik pek çok aşı yatırımı yapıldı ancak virüsle ilgili standart bir aşı olacağı ana kadar virüs mutasyonla kendini imha etti. Neredeyse dünya üzerinden bu virüs silindi sayıyoruz. Koronada böyle bir şey olabilir mi? İki yıllık periyotta göreceğiz. Zaten bu işe yatırım yapanlar da özellikle o parametre üzerinde biraz dinamik davranıyorlar. Çünkü aşı yatırımı parasal ve teknolojik anlamda büyük bir yatırım. Koronavirüs özelinde bakarsak SARS'tan daha bulaşıcı ve daha geniş bir coğrafyayı ilgilendirdiğinden dünya üzerinde salgını kontrol altına almak için en az 6 milyar kişiyi aşılamanız lazım. Bu parasal anlamda da aşı üretimi anlamında da büyük bir rakam. Aşının bulanması bir problem ve aşının ulaşılabilir olması diğer problem. Aşı bulunsa dahi bu salgın devam edecektir. Kişileri aşlasanız da önlemlere uymazsanız kişiler hastalanacaktır ki, burada bir diğer handikap ise aşının koruyuculuğunun yüksek olup olmayacağı."

Kaynak: CRI Türk - Haber: Tuğçe Akkaş