“Bir An Önce Hayata Geçirilmesi Gerekir”

“Bir An Önce Hayata Geçirilmesi Gerekir”

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Deprem Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Tolga Bekler, Manisa’da 5.1 şiddetinde meydana gelen ve Çanakkale’de de hissedilen depreme ilişkin televizyon kanallarında değerlendirmelerde bulundu.

29 Ocak 2020 - 10:19

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Deprem Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Tolga Bekler, Manisa’da 5.1 şiddetinde meydana gelen ve Çanakkale’de de hissedilen depreme ilişkin televizyon kanallarında değerlendirmelerde bulundu. 

Dün öğle Manisa’da 5.1 şiddetinde meydana gelen deprem Çanakkale’de hissedildi.  Kandilli Rasathanesi verilerine göre, deprem yerin 9.1 kilometre derinliğinde gerçekleşti. Deprem sonrasında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Deprem Araştırma Merkezi Müdürü Doç. Dr. Tolga Bekler, deprem hakkında bilgi verdi.  Bekler, depremin resminin belli olduğunun artık yer üstünde çalışmalara odaklanılması gerektiğini vurguladı. “Mesele yer bilimlerinin meselesi de değil esasında” diyen Bekler, “Bundan sonra yapılacak çalışmaların bir an evvel insan hayatına, sanayiye, ekonomiye verilecek zararların en aza indirgenmesi için yapılacak şeylerin bir an önce hayata geçirilmesi gerekir” dedi.

Dün Manisa Kırkağaç ilçesi merkez üssünde gerçekleşen 5.1 şiddetindeki deprem Çanakkale’de olmak üzere Balıkesir, İzmir gibi çevre illerde de hissedildi. Hissedilen deprem sonrası ise vatandaşlar sokağa döküldü.  Kandilli Rasathanesi’nin açıkladığı verilere göre saat 14.26 sıralarında gerçekleşen depremin derinliği ise 9.1 kilometre olarak ölçüldü. Manisa Kırkağaç ilçesinden bir muhtarın yaptığı açıklamaya göre ise terk edilmiş bir bina yıkılırken, iki binanın ise ağır hasar aldığı ifadeleri yer aldı.

ÇOMÜ Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Deprem Araştırma Merkezi Müdürü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Tolga Bekler, depremin ardından yaptığı açıklamada, “Faylanması normal faylanma görünüyor. Bu tür depremler Batı Anadolu’nun yer hareketlerinin bariz bir yansıması. Bu tür depremlerin esasında yıl içerisinde çok rastgele hareketi söz konusu. Depremin zamanı bilinecek bir durum değil. Gerilmeler farklı yerlerde olabilir. Bu gerilmeler kayaç içerisinde birikmeleri ve bu kayaçların birikmelere karşı mukavemeti olacaktır. Zaten bu mukavemetin sonucunda bir deformasyon dediğimiz deprem bulgusu ile karşı karşıyayız. Buradaki fay parçaları topluluk olarak dağılmış durumda. Geneldeki dönem içerisinde baktığınızda 1980’lerden günümüze kadar 6’ın üzerini geçen depremler yok. Genelde üretebilecekleri deprem büyüklüğü de 6’yı geçmeyecektir” dedi.

“FARKLI YERLERDEKİ DEPREMLER FARKLI SAYIDA ARTÇI DEPREM ÜRETEBİLİYOR”

“Yer içi o kadar rastgele davranana bir yapıya sahip ve o kadar sonsuz parametreye sahip ki herhangi bir parametreyi değerlendirseniz diğerini serbest bırakabiliyorsunuz” diyen Bekler, deprem hakkında bilgilendirmede de bulundu. Bekler, “Fay topluluklarının parçalarının sayısı, gerilmelerinin miktarı, artçı depremlerin sayısı ile orantılı olabiliyor. Aynı büyüklükte fakat farklı yerlerdeki depremler farklı sayıda artçı deprem üretebiliyor. Bu tamamen bölgenin tektonik hareketliliği ile ilişkilendirilebilecek bir şey. 2017 Ayvacık depremi sonrasındaki artçılar da nitelendirebildiğimiz depremler halen daha devam ediyor. Üniversitemizin Ayvacık çevresinde kurulu deprem istasyonundan şu ana kadar değerlendirdiğimiz deprem sayısı 31 bine ulaştı. Farklı farklı sayılarda bu tür karakterize edilen tektonik bölgelerde farklı sayılarla görmemiz mümkün artçıları. Hava durumuna baktığınızda bir takım hesap, bilgiler verilecektir kestirme olarak. Ama ertesi sabah baktığınızda durumun oluşmadığını görürsünüz. Doğa maalesef böyle çünkü tanımsal olsaydı bizim de işimiz çok kolay olacaktı” şeklinde konuştu.

“TÜRKİYE’NİN BİRÇOK YERİ TEKTONİZMA İÇERİSİNDE YOĞUNLAŞAN BİR YER”

Doğu Anadolu Fay hatta hakkında da açıklama yapan Bekler, “Türkiye’nin birçok yeri tektonizma içerisinde yoğunlaşan bir yer. Bu hareket yeni oluşmadı. Hemen hemen Türkiye geneline baktığınız zaman her 10 senedir bu ve buna benzer büyüklükte depremlerle karşılaşıyoruz. Sadece Elazığ değil, Erzurum’a, Muş tarafında da görürsünüz. Sürpriz olan şeyler değil. Mesele yer bilimlerinin meselesi de değil esasında, bundan sonra yapılacak çalışmaların bir an evvel insan hayatına, sanayiye, ekonomiye verilecek zararların en aza indirgenmesi için yapılacak şeylerin bir an önce hayata geçirilmesi gerekir. Bazı şeyler geç bile kaldı” diye anlattı.

“TAMAMEN BİRBİRİNDEN BAĞIMSIZ”

Bekler, son dönemlerde dünyada gerçekleşen depremlerin sıklığından ötürü birbirini etkilediği yönündeki iddialarla ilgili düşüncelerini aktararak, “Hemen hemen tüm yer bilimcilerin kabul edeceği, yer için tamamen rastgele davranış gösterdiği” diyen Bekler, “Depreme sebep olan yer hareketlerinin öncül bir takım işaretlerini görebiliriz tabi ki ama bunlar sadece tehlikenin olabileceği yönünde. Bölgeye baktığınız zaman, Akdeniz, Afrika levhası, Anadolu, Avrasya, Arap levhaları, hakikaten Türkiye hareketlerin ortasında kalmış. Hepsinden ayrı ayrı etkilenebiliyor ama bunlar sistematik hareketler değil. Yer içerisindeki kayaçlar kendi üzerine gelen belli miktardaki gerilmeyi tolere ederken kim zaman edemiyor. Dolayısıyla kırılma gerçekleşiyor. Adriatik lehasında ya da Girit yakınlarında olan depremler, Batı Anadolu’daki Kuzey Batı, Kuzey Batı açılımlar gibi tamamen birbirinden bağımsız. Birkaç tanesi bir sene içerisinde arka arkaya olduğu için ister istemez ‘acaba birbirleri ile ilintili mi’ şeklinde düşünceye kapılabiliyoruz ama şu an benim bildiğim kadarı ile böyle bir bilimsel çalışma yok” ifadelerini kullandı.

“ÖNÜMÜZDEKİ RESİM BELLİ ASLINDA BU DEĞİŞMEYECEKTİR”

Bekler Marmara Bölgesi’nin geleceği hakkında ise şunları söyledi: “Depremlere sebep olan yer hareketlerinin kökenindeki faktörler belli. Kuzey Anadolu fayının nereden geçtiği belli. Önümüzdeki resim belli aslında bu değişmeyecektir. Bu resmin ne vereceğini de aşağı yukarı biliyoruz. Yer bilimlerinin çok fazla söyleyeceği şey kalmadı. Tamamen artık yüzeyin üzerinde nelerin yapılacağı, nelerde geç kalındığı, bundan sonra ki zararları hangi seviyede azaltırız, bunları konuşmamız gerekiyor. Kuzey Marmara’dan geçen farklı segmentler var. Orta Marmara Çukuru gibi, Saroz Körfezi bir tarafta var. Dolayısıyla her biri belli uzunlukta, kuramsal fayların bir deprem üretmelerini hesaplayabiliyoruz ama mesele bu değil. Sonuçta mühendislik yapılarına, yönetmeliklere uygun yapılmış proje deprem olarak nitelendirilen hesaplamalara karşı koyabilecek binaları donattığınız sürece bir sıkıntı olmayacaktır. Bu anlamda kentsel dönüşümden tutun da sigorta sisteminin, yetkin mühendisliklerin, başta jeofizik mühendisleri olmak üzere üniversitelerin bu anlamda çok ciddi yükler var. Belki de 15 sene sonra depremlerle ilgili yer bilimci bulamayacaksınız. Çünkü yer bilimlerinin durumu maalesef Türkiye’de bütün bu olaylar olurken bir tezattır ki zayıflamaya başladı. Dolayısıyla belediyelerde olsun, diğer kamu kuruluşlarında olsun ciddi anlamda yer bilimleri mühendislerine ihtiyaç var. Bu anlamda diğer mühendislik alanları ile istişare ederek bu zararları ne kadar azaltırsak hemen insan hayatı anlamında hem ekonomi anlamında çok ciddi atılımlarda bulunuruz diye düşünüyorum.”

BÜYÜKLÜK VE ŞİDDET

Bekler depremin büyüklüğü ve şiddeti kavramları hakkında da bilgilendirmede bulunarak, “Sayısal olarak depremin boyutu, enerjisi ve momentiyle ilgili ortaya koyduğunuz bir kavram büyüklük, değişmeyen bir kavram. Şiddet ise, deprem olduktan sonra, deprem dalgalarının, faylanmanın hareketine bağlı olarak farklı yapılardaki değişimin ölçümüdür. Depremin nokta bazında yereldeki ivme değerleri bizler için önemlidir. Onlar bir binadaki yapısal unsurların ne derece etkilendiği konusunda bilgi verecektir” şeklinde tanımladı.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
ÇOMÜ Stratejik Plan Lansmanı Gerçekleşti
ÇOMÜ Stratejik Plan Lansmanı Gerçekleşti
ÇOMÜ 2023 En’leri Kalite Ödülleri Verildi
ÇOMÜ 2023 En’leri Kalite Ödülleri Verildi